Karnınız tok ama yine de bir şeyler yemek istiyorsunuz ve bu şeyler de genellikle yüksek kalorili ve şekerli gıdalar mı? Öyleyse burada fiziksel değil duygusal bir açlık söz konusudur. Çoğumuz yemek yemeyi bir kaçış, olumsuz duygu ve durumları bastırma isteği olarak görüyoruz ve maalesef yedikten sonra pişman olduğumuz için bu bir kısır döngü haline geliyor . Unutmayalım ki üzerini örttüğümüz ve bastırdığımız her şeyin altında kalırız. Bu yüzden baskılamadan, duygusal açlığımızın farkında olarak işe başlamalıyız.
Yemeği bir savunma mekanizması olarak kullanamayız çünkü her ne kadar bize anlık olarak iyi hissettirse de duygusal açlığımızı doyuracak olan şey maalesef çikolata veya hamburger değil.
Duygusal yemenin herkes için genel geçer bir çözümü yoktur ancak büyük oranda işe yarayan bazı alışkanlıklar mevcuttur. Bunlar:
İlk olarak duygusal açlığımızın farkında olmak, hayatınızı gözden geçirmek. Sevdiğiniz birinden mi ayrıldınız, işinizde istediğiniz sonuca mı ulaşamadınız, hayal kırıklığı mı yaşıyorsunuz ya da haftalar sonra yapacağınız işin stresini mi taşıyorsunuz? Geçmişiniz sizde duygusal tahribata mı yol açıyor? Bunların farkına varmaya ve irdelemeye çalışalım.
Duygusal yeme isteği bizi genelde yüksek kalorili ve serotonin içeren gıdalara yönlendirir. Bunun sebebi de daha önce yediğimiz tatlının veya çikolatanın beynimizdeki ödül sistemini harekete geçirip dopamin seviyesini değiştirmesidir. Yani bu tür sevdiğimizi yiyecekleri yediğimizde kendimizi ödüllendirilmiş hissederiz.
Beynimizin bu ödüllendirme sisteminin yanı sıra çocukluğumuzda ailemiz tarafından maruz kaldığımız “ödüllendirme” davranışı da etkenler arasındadır. Güzel bir karneden sonra yapılan hamburger partisi gibi. Çocukluk çağında yapılan beslenme hatalarını da gözden geçirmeliyiz.
“Bu böreği yedim ve artık yaptığım tüm diyetim bozuldu” düşünce yapısında olmaktansa zararın neresinden dönsek kârdır diyerek kendimizi kontrol altına alabiliriz.
Yemek yemek yerine farklı alternatifler bulabiliriz, yürüyüş yapmak veya resim çizmek gibi kişisel rahatlama tekniğimizi bulabiliriz.
Yemeğin bize verdiğini sandığımız şefkat ve rahatlama duygusunu verebilecek insanlarla paylaşım yapabiliriz, sosyal açıdan meşgul olmak da oldukça işe yarayacaktır.
“En sevdiğim tatlı şu an buzdolabında ama ben onu yememeyi tercih ediyorum ve yemiyorum“ demek, o tatlıyı buzdolabına koymamaktan daha çok işe yarayacaktır çünkü biliyoruz ki canımız tatlı isterse gerekirse küp şeker bile yiyebiliriz, hiçbir şey engel olamaz.
Şemalarımızı, baş etme becerilerimizi ve, dayanıklılığımızı gözden geçirmeliyiz. Bunun için bir uzmandan yardım alabiliriz.
Duygusal yeme isteği geldiği an erteleyebiliriz ve bu süre boyunca da haz duyumuzu başka yerlere yoğunlaştırabiliriz. Bu istek dalgalar halinde geldiği için muhtemelen bir ikinci yeme dalgası da gelecektir, ikinci kez erteleyelim ama yasaklamayalım.
Yediğiniz yiyecek ve size hissettirdiği duyguyu minik minik not alabilirsiniz.
Son olarak dizi film izlerken üstünkörü yemek yerine yavaş yavaş tadına vararak yemeye özen gösterebiliriz.
Kısacası ruhumuzu ve duygularımızı doyurmaya çalışacağımız zamanımızı zaten tok olan midemizi doldurmaya çalışarak harcamak istemiyorsak baskılamak yerine farkında olarak bir adım atabiliriz.
Psikolog Selin Öztoprak